Zümre Hanım, Sinem Hanım merhaba, Time okuyucuları için sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

Merhaba! Ben Zümre. Calvero Coffee'nin kurucu ortağıyım. İzmit doğumluyum. Evliyim, 3 yaşında bir oğlum var. Akademik doygunluğa ulaştıktan sonra uzun yıllar özel bir bankada kurumsal hayatın içinde yer aldım. Ancak içimde hep daha yaratıcı, insan odaklı ve bana ait olan bir işin hayalini kurdum. Bu yepyeni yolculuğumu konforlu kılan sevgili arkadaşım Sinem ile birlikte yürüme kararı işin en keyifli yanı oldu. Bugün ise, hayalimi gerçeğe dönüştürmenin gururunu yaşıyorum. Calvero, sadece bir kafe değil; benim iç dünyamın, değerlerimin ve hayallerimin somut bir yansıması. 8 yılı aşkın süredir bankacılık sektöründe harmanlanırken insanların kendilerini ait hissedebilecekleri, ruhu olan bir mekân hayal ettim. Kalabalıklar içinde bile kendinizle baş başa kalabileceğiniz o huzurlu köşeyi… İşte Calvero, bu hayalimin en net hâli oldu.

Merhaba, Sinem ben. Calvero Coffee'nin kurucu ortağıyım. Asker bir baba, öğretmen bir anne ile çocukluğumda tayin sebebiyle geldiğim Kocaeli'de eğitimimi tamamladıktan sonra; 7 yıl kamu bankasında portföy yöneticiliği yaptım. Kurumun bana en güzel hediyesi olan eşimle tanıştıktan sonra uzun yıllar hayalini kurduğum dış ticaret uzmanlığını yapmak üzere istifa ettim ve Avrupa başta olmak üzere ithalat & ihracat sorumlusu olarak demir-çelik ve cam sektörlerinde yer aldım. Şu an 3 yaşında olan kızım Pera sebebiyle kariyerime bir süre home office olarak devam ettim. Gerek mesleki nedenlerle, gerek şahsi ziyaretlerimde gözlemlediğim, ruhunu ve dokusunu hissettiğim konsept mekân işletmeciliğinde; kendini özel kılmak isteyenlere özgün bir dokunuşla, canım arkadaşım, birçok anlamda yoldaşım; zevkine, hitabına bayıldığım Zümrecim ile sizlerleyiz.

 


 

İki Yakın Dostun Hayale Dönüşen Kararı Hikâyesi nasıl başladı?

İki genç kadın girişimci olarak aslında her şey bir fincan kahveyle başladı. Zaten çoğu şey ya bir kahveyle ya da bir “Acaba?” kelimesiyle başlamaz mı?
Biz iki yakın dostuz. Yıllarca farklı alanlarda, kurumsal yapılarda, başkalarının kurallarına göre çalıştık. Ama içimizde şu his hep vardı: “Başka bir şey mümkün.”
Kimi zaman bir tatilde, kimi zaman bir kahve molasında konu hep buna geldi: “Bir gün bir mekân açsak… Tam bize göre. Hem ruhumuzu hem hayallerimizi koyduğumuz bir mekân.”
Gün geçtikçe o fikir içimizde büyümeye başladı. Sessizce ama ısrarla... Birlikte kocaman derin bir nefes aldık. Ve dedik ki:
"Bir gün değil, bugün!"

 

 


 

“Calvero” neden Calvero?

Bir isme anlam yüklemek kolay değil. Hele o isim, hayal ettiğiniz bir mekânın kapılarını aralayacaksa... Uzun uzun düşündük: İçinde gerçek bir sıcaklığı huzurla taşısın... Hem bizden olsun, hem evrensel. İşte böyle başladı Calvero’nun ismiyle olan yolculuğu. İtalyanca “cal” sıcaklık demek, “vero” ise gerçek. Bir araya geldiğinde:
Gerçek bir sıcaklık.
Ve dedik ki: Tam da aradığımız bu! Çünkü Calvero bizim için sadece bir mekân değil; bir duygu hâli. Tanımadığın bir yüzle göz göze geldiğinde oluşan o içten gülümseme... Biz istedik ki, buraya gelen herkes kendini ait hissetsin. Samimi, sıcak ve gerçek… Tıpkı ismindeki anlam gibi: Sıcak bir ortam.
Ama Calvero’nun bizim için ikinci bir anlamı daha var: Charlie Chaplin’in 1952 yapımı filmindeki o unutulmaz karakter: Calvero. Sessiz sinemanın duygularla konuşan adamı... Ne zaman unutmaya yüz tutsak, o karakterin bize hatırlattığı bir şey vardı:
“Yavaşla, hisset, unutma.”

 


 

Calvero’yu oluştururken önem verdiğiniz değerler ve incelikler nelerdir?

Kocaeli’nin ritmi her zaman biraz hızlıdır. Zaman akar, insanlar geçer, şehir sürekli değişir. Ama biz Calvero’da anı yavaşlatmak istedik. Zamanın biraz daha yavaş aktığı, kahvenin sadece bir içecek değil bir duraksama anı olduğu, dostluğun masa başı sohbetlerinde büyüdüğü o kuzeyli kültürlere bir selam durduk: Danimarka’nın hygge felsefesi ve İsveç’in fika geleneğiyle.

Calvero, sadece bir kafe değil; şehir içinde başka bir dünya. İskoç mimarisinden ilham alan yapısıyla dışarıdan baktığınızda sizi saran o taş duvar detayı için dahi günlerce araştırma yaptık.
Burada güne bir kokteyl ile başlamak kimseyi şaşırtmaz. Çünkü biz çocuklarımızın adını verdiğimiz içeceklere karakter yükledik.
“Güneş”, adını taşıdığı gibi iç ısıtan, tropik tonlarıyla taptaze bir gün vaadi sunar. “Pera” ise nostaljik, zarif ve biraz da duygu yüklü; adını geçmişin melodilerinden, İstanbul’un en zarif semtinden alır.
Her ikisi de sadece bir tat değil, birer ruh hâlidir Calvero’da.

Bu ay kapılarımızı açıyoruz. Ama bu aslında sadece bir başlangıç değil, uzun zamandır kalbimizde büyüttüğümüz bir rüyanın hayata geçişi.
Derginiz aracılığıyla bu rüyayı sizinle paylaşmak bizim için büyük bir mutluluk.
Yavaşlamaya, hissetmeye, derinleşmeye davetlisiniz.

Güzel bir masa sizi bekliyor.
Çayınız demleniyor, müzik çoktan başladı.
Ve hikâyeniz burada yeniden yazılabilir.

 


 

Yolu Calvero’ya düşenler için...

Bazı yerlerin müdavimi olunur; ama Calvero’ya gelenler sadece tekrar gelmez — yanlarına bir kitap, bir arkadaş, bir merak, bir alışkanlık eşlik eder…
Zamanla Calvero sadece bizim değil, buraya yolu düşen herkesin mekânı olur.
Burada “müşteri” yok, “misafir” bile değil…
Siz Calvero’ya geldiğinizde, bir topluluğun parçası oluyorsunuz.
Sohbetin kıymetli, sessizliğin anlaşılır olduğu bir topluluk.
Kapattık gözlerimizi ve hayal ettik her şeyden önce;
Loş ışıkların yarattığı o ambiyans.
Fonda çalan jazz.
Mozart’ın Viyana’da yaptığı son bestesinin tadını duyacağınız; kadınların düşes, erkeklerin dük olduğu o mekân: Calvero...


 

En büyük destekçilerimize not:
Çıktığım bu yolda bana ışık olan güzel bebeğim Güneşim...
Ve bu hayali düşlerken bunu ancak onun elleriyle mümkün kılabildiğim;
Eşim, sevgilim Halil Can...
Mimari zevkiyle bu kafeyi bir mekândan öteye taşıdı. Her detayında, her ışık oyununda onun emeği, zevki ve estetik anlayışı var. Sadece tasarlamadı; adeta içine bir ruh üfledi...
Emeğine ve sonsuz desteğine minnettarım.
Varlığınız beni çok güçlü hissettiriyor...

Zümre Kiriş

Atlamaktan imtina edeceğim öylesine bir detay var ki;
İpek kızım Pera... Hayatımın en güzel tonu, en büyük şansım.
Sevgili eşim Ömer...
Birlikteliğimizin ilk gününden itibaren özeni, bir yanımı hep “royal” kılan nezaketi, aldığımız her kararda en yakınımda olduğu, çok yoğun iş temposuna rağmen bu süreçte hep destek — tam destek — bizimle olan, hayatıma kattığı her şey ve çok daha fazlası için kendisine tekrar tekrar teşekkür etmek istiyorum.
Pera ve ben; bu dünyada sahip olabileceğimiz en özel insanla birlikte olmanın tadını çıkarıyoruz...

Sinem Dönmez