Temmuz’un son haftası, bu yaz canlı dinlemeyi planladığım üç farklı Carl performansından sonuncusu için yeniden İngiltere’deydim. Londra’ya indikten sonra hiç zaman kaybetmeden, şehir merkezine uğramadan direkt metro ve tren hatlarıyla güney sahilinin en özgün şehirlerinden biri olan Brighton’a geçtik. Yaklaşık 50 dakikalık bir yolculukla ulaşabileceğiniz bu sahil kenti, yalnızca müziğiyle değil, atmosferiyle de insanın içine işliyor.

Brighton, sokaklarında gezerken bile özgürlük hissi veren, yaratıcılığı ve eğlenceyi sonuna kadar sahiplenen bir yer. Sahil boyunca sıralanan plaj barları, dalgaların hemen yanı başında oturup gün batımını izleyebileceğiniz kafe ve restoranlar, sokak aralarına dağılmış vintage dükkanlar… Hepsi Brighton’ı bir sahil şehri olmanın ötesine taşıyor. Şehirde yürürken bir yandan sokak sanatçılarına rastlıyor, bir yandan da kendinizi genç ve enerjik bir kalabalığın içinde buluyorsunuz. Madrigal gibi: “Her şey yerli yerinde, her şey tam da olması gerektiği gibi…”

Ama asıl geliş sebebimiz elbette bu şehrin en özel gecelerinden biri içindi: Carl Cox’un Brighton Beach’te gerçekleştirdiği gece. Üstelik bu performans, Technics’in 60. yılına özel düzenlenen bir etkinlikti ve Carl yalnızca plak çaldı. Evet, tamamen analog bir set… Eski günlerin büyüsünü Brighton’ın taşlı sahilinde yeniden yaşattı. House müziğin altın dönemine saygı duruşunda bulunurken, setine biraz minimal techno ve old school dokunuşlar da ekledi. Sonuç? Yaklaşık 30.000 kişi sahili tıklım tıklım doldurdu, herkes Carl Cox’un ritmine kendini bırakmıştı.

Gece boyunca 3 deck kullanarak miks yaptı Carl. Zaten ona “3 Deck Wizard” lakabının verilmesinin sebebi tam da bu becerisi… O gece bunu bir kez daha ispatladı. Elindeki plaklarla yaptığı geçişler, ritmik oyunlar, katmanlar arasında kurduğu diyalog; sadece müzik değil, tam anlamıyla bir performanstı. Brighton Beach’in soğuk taşları üzerinde dans eden binlerce insan, gecenin ortasında neredeyse tek bir bedene dönüştü. Ses sistemi kusursuzdu, bas frekansları kıyıya vurduğunda içinden geçen dalgayı hissetmemek imkânsızdı.

BRIGHTON’DA MUTLAKA YAPILMASI GEREKEN 15 ŞEY

1. Brighton Beach’te Taşların Üzerinde Deniz Manzarasına Dal

Şehir merkezine yürüme mesafesindeki taşlı plajda bir havlu serip oturmak bile yeter. Denizin kokusu, martı sesleri ve yüzünüze vuran tuzlu rüzgârla Brighton’ın ruhuna anında girersiniz.

2. Brighton Pier’de Çocuk Gibi Eğlenin

Brighton’ın simgelerinden olan tarihi iskelede lunapark oyunları oynayın, dondurma yiyin ya da sadece deniz üstündeki yürüyüş yolunun keyfini çıkarın.

3. The Lanes’de Kaybolun

Labirenti andıran dar sokaklarda vintage dükkanlardan plakçılara, butik kafelerden takı mağazalarına kadar birçok hazine sizi bekliyor. Özellikle second-hand severler için adeta bir cennet.

4. North Laine Bölgesi’nde Hip Atmosfere Karışın

Brighton’ın en bohem ve renkli bölgesi. Duvarlarda sokak sanatı, bağımsız kahveciler, yaratıcı dükkanlar ve sokak müzisyenleri eşliğinde zaman uçup gidiyor.

5. Brighton Pavilion’u Görmeden Dönmeyin

Hint sarayını andıran mimarisiyle Brighton Royal Pavilion, şehrin en sıra dışı yapısı. Hem dış cephesi hem iç dekorasyonu kesinlikle görülmeye değer.

6. Deniz Kenarındaki Bar ve Pub’larda Güneşi Batırın

The Tempest Inn, Patterns, Ohso Social ve Fortune of War gibi barlarda bir kokteyl eşliğinde gün batımını izlemek ayrı bir keyif.

7. British Airways i360’a Binip Şehri Yukarıdan İzleyin

360 derece dönen bu yüksek kapsülde Brighton’ı, kıyıyı ve iyi havada hatta Fransa kıyılarını bile görebilirsiniz.

8. Veggie & Vegan Cenneti: Yerel Lezzetleri Tadın

Brighton İngiltere’nin en vegan dostu şehirlerinden. Terre à Terre, Food For Friends ya da The Prince George gibi yerlerde yaratıcı bitki bazlı yemekler deneyin.

9. Brighton Plajı’nda Gün İçinde Deniz Keyfi, Akşam Elektronik Müziğe Katılın

Yazın bazı akşamlarda sahilde partiler, DJ setleri düzenleniyor. Eğer zamanlamanız doğruysa Brighton Beach’te müzikle dans etmek unutulmaz olabilir.

10. Brighton Dome’da Konser veya Etkinlik Yakala

Tarihi konser salonu olan Dome’da sık sık kültür sanat etkinlikleri düzenleniyor. Programına göz atıp bir geceyi sanatla renklendirebilirsiniz.

11. Brighton Müzesi ve Sanat Galerisi’ni Gezin

Pavilion’un hemen yanında yer alan bu küçük ama etkileyici müzede hem yerel sanatçılara hem de farklı dönem eserlerine rastlayabilirsiniz.

12. Sahilde Balık & Patates Yiyin

Fish & Chips yemeden Brighton’dan dönmek olmaz. Deniz havası eşliğinde sade ama lezzetli bu klasiği sahilde bir banka oturup tadın.

13. Vintage & Retro Alışveriş Yapın

Sadece kıyafet değil; ev dekorasyon eşyaları, plaklar, eski dergiler, koleksiyonluk parçalar da bulabileceğiniz butik dükkânlar sizi bekliyor.

14. Brighton Marina’da Yürüyüş Yapın

Yat limanı çevresindeki yürüyüş yolları, restoranlar ve kafeler sakin bir atmosfer arayanlar için ideal.

15. Sahilde Yoga veya Sabah Koşusu Yapın

Yerel halkın sabah sporlarına sahilde başladığını göreceksiniz. Erken kalkabilirseniz siz de bu huzura ortak olun.

LONDRA için tren vakti…

Ertesi sabah uyanıp yine trenle 50 dakikada Londra’ya geçtik. Bavulları otelimize bırakır bırakmaz hiç vakit kaybetmeden metroya atlayıp Boston Manor’a doğru yola çıktık. Çünkü haftanın ikinci müzik durağı, Junction 2 festivaliydi.

Boston Manor Park içinde düzenlenen Junction 2, uzun zamandır merak ettiğim bir festivaldi. Üstelik bu yılki takvim, festivalin son günüyle bizim Brighton dönüşümüze mükemmel şekilde denk geldi. Daha geçen ay bir haftalığına Londra’daydım; sokaklarını yeni gezmiş biri olarak bu sefer şehri dolaşmak yerine, doğrudan pazar günkü festivale katılmayı tercih ettim. Ve iyi ki öyle yapmışız.

Junction 2, on yılı aşkın süredir elektronik müzik tutkunlarının gözdesi. Kendine has doğası, köprü altındaki meşhur sahnesi ve kulüp atmosferi sunan diğer alanlarıyla hem açık hava hem underground hissini bir arada yaşatıyor. Her sahnede farklı bir dünya, her köşede başka bir müzik evreni…

Günü Joseph Capriati ile Traumer’in B2B performansıyla kapattık. 1 gece önce Carl Cox’un analog büyüsünü yaşamışken, ertesi gün Londra’da Junction 2 festivalin sonunda bu iki ismin ritmik ve melodik geçişleriyle başka bir boyuta geçmek gibiydi. Junction 2’nin o çimlere yayılmış, özgür ve kaliteli kitlesiyle birleşince, festivalin son günü hafızalarda yer etti.

Ve ertesi sabah, müzikle dolu geçen 48 saatin ardından, yeniden Londra sokaklarını ardımızda bırakıp dönüş yoluna çıktık. Yazın ritmini, sahil taşları üzerine bırakılan ayak izleriyle, köprü altlarında yankılanan baslarla ve plaktan yükselen o analog tınıyla tamamladık.